Wednesday, June 09, 2010

İmaj-ül Törki - Vize ve Pasaport Çilesi

Vize ve Pasaport olaylarını başarı ile çözdüm ya, artık bu yazıyı özgürce paylaşabilirim!

-------------------------------------------------------------------------------------------

Birkaç haftadır vizedir, pasaporttur uğraş halindeyim.

Üniversite birinci sınıfta aldığım pasaport, langur lungur sayfa kullanımı nedeniyle sayfa haddinden emekliye ayrılınca yeni bir pasaport almak şart hale geldi...

Önce emniyet müdürlüğü ile yakın temasım oldu.

Sağolsunlar, saat 6:00'da kuyruklar halinde bekleyen vatandaşın sıra numarası aldığı olayını bilmediğim için, ilk gittiğim gün fiyasko ile sonuçlandı. Kapandı gişeler dediler, geri döndüm.

İkinci denememde de ulaşabildiğim 110 numarası ile önümdeki vatandaşların işlemlerini yapmasını bekledim, beklediiiim, beklediiiiim....

Bir vatandaşın iki numara alması ve benimle yakın muhabbeti sonrası elindeki 80 no'lu sıra numarasını kapıverdim ama yine nafile...

Hatta ODTÜ EM'den karşılaştığım üç kişi ile de yakın temaslarda bulundum kuyrukta beklerken, beraber girelim diye hiç beceremesem de katakulliler yapmaya çalıştım, olmadı. Olmayınca, olmuyor:)

80 sıra numarasını beklemek kaderimiz oldu. 6 dak/ 1 vatandaş hızıyla işleyen kuyruğun bana gelmesi azap bir bekleyişti.

Askerlik günlerimi aklıma getirdi, sağolsunlar unutmuştum....

Bir mühendis olarak, arada dışarıya çıkıp gelen memur beylerden, elleriyle yazdıkları formu daha hızlı hazırlayabilecekleri çözümler aramaya çalıştım kendimce...Ama askerlik dedim ya " bekle kardeşim sıranı" önerisine "peki" demekle yetindim. Kağıtta kalan bir proje olarak yerini aldı kafamda:)

Neyse, 10 ile 20 arasında eksiksiz işlemler gerçekleşti. 40'lardan sonra gelmeyenlerin olacağını öngörerek sabırla bekledim. Hatta bekledik bizim bölümden 2 kişi. Yine bizim bölümden bir kişi de arada, bir önceki gün işlemini yaptırdığı pasaportu almaya geldiğinde, kıs kıs gülerek yanımızdan başarılı bir şekilde ayrıldı. Helal olsun :)

Sıralar ilerledi,ilerledi, tüm vatandaş havadan sudan muhabbetler etrafında kenetlendik. Bilgi alışverişinde bulunduk. Kanka olduk neredeyse...Hala daha vakit buldukça görüşüyoruz bazılarıyla :)

Neyse 77'ye geldiğinde ben 3*6= 18 dakikam olmasına rağmen, bekleme koltuklarından kalkıp, memur beyin önünde sırama geçtim.

Tam bana sıra geldi derken. " Öğle paydosu" anonsunu yapmazlar mı?

Ya olmaz, işte " uzaktan geldim, Samsun'dan geldim, falan filan" vs. demeler yetmedi tabi. Çıktık biz de paydosa...

Paydos sonrası kalan 15 dakikamızı bir huşu içerisinde bekleyerek başvurumuzu yaptık. Güler yüzle ne zaman alabileceğimizi sordum ve "ertesi gün öğleden sonra alabilirsiniz beyefendi " cevabıyla içime mutluluk tohumları serperek ayrıldım....

Ertesi gün öğleden sonra gittik mekana. Heyecanla ve sıraların arasından artistik bir şekilde sıyrılarak adımı söyleyip pasaportumu alacaktım ki ,

- kusura bakmayın, memur arkadaş yanlış söylemiş. Yarın sabahtan verebileceğiz beyefendi...

cevabıyla mutluluğum ikiye katlandı. Beyefendiyiz sonuçta, bize de o yakışır...Geri döndük.

Hoş duygu tavsiye ederim.

Ertesi sabah tekrar gittik. Ama güle oynaya, ne de olsa alıştık müdürlüğe. Allah kötü nedenle düşürmesin, malum güle oynaya gidiyoruz...

Neyse ki bu denememizde gıp gıcır pasaportuma kavuştum. Eskisinin üzerindeki ay-yıldızlar silinmiş, defter eskimişti, iyi bir kan geldi, heyecanlandım...

Ne maceralar yaşamıştım o eskisiyle. Yadigarı da yanıma alıp ofisin yolunu tuttum.

Sonrasında asıl sıkıntı başlıyordu.

Schengen başvurusu.

Ülkeyi söylemeyeyim yazıyı okur mokurlar, daha da hiç alamam. Siz de yazıyı paylaşmayın, gözünüz seveyim :) (İş dışında daha sırtçantalılar olarak gideceğiz )

Yadigarın üzerinde bahsedilen ülkenin 11 adet 6 aylık vizesi var. Diğer vizeleri saymıyorum.

Schengen olunca sayesinde diğer ülkeleri de elimi kolumu sallayarak gezmiştim. Bu da güzel duygu, tavsiye ederim...

Neyse, işe giriş belgesi, somurtarak hatta kızgın bakışlarla çekilmiş biometrik fotolar, sigorta belgeleri, anamın babamın tüm belgeleri, davetiye, dilekçe, vs...incik cincik ne varsa herşeyi koyduk.

Acente de "he" deyince randevumuzu aldık. Paraları yatırdık, ve mekana ulaştık.

Kapısına vardık. Orası tam bir duvar. Bir kuyruk da orda...Sevmeye başladım ben bu kuyrukları :)

Muamele ülkemize yakışır bir muamele. Sağolsunlar, kırmadılar aldılar içeri. Daha doğrusu kırmadılar ağzımızı burnumuzu aldılar diyeyim...

Normalde aynı yıl içerisinde iki schengen aldığım ülke olduğundan ziyarete bile gerek kalmıyordu ama nedense bu sefer de façamızı görmek istemişler.

Gösterdik...Konuşma yok. İşte mırın kırın ediyorsunuz. Tamam diyorlar geçiyorsun.

Toplamda muazzam zaman kaybı. Pasaportundan, vizesine kadar...

Türk olmak böyle bir şey sanırım. Türk'ün imajı, çekmesi gereken çile böyle bir şey.

Sağolsun, gavur bize iyi bakıyor..Yani bakış açısı iyi...

Neyse, dün bu kadar eziyet ve uğraştan sonra ret yediğimi öğrendim. Hem de ekmek arası, bol kaşarlı...

İlk defa yaşadığım duygu, bunu da tavsiye edeyim..En azından paylaşacak birileri çıkar...

Şimdi gel de mutluluktan göbek atma...

Hem de ne göbek... Bira göbeği...

Eğer tekrar başvurur da gidersem, o ülkenin biralarından içmeyeceğim:) Türk birası göbeği atacağım karşılarında...

Gerçi belgeleri geri alamıyormuşsun, tekrar başladık dökümanları hazırlamaya. C öğrenirken ki "while" loopunu hatırladım şimdi de :) Dön başa...

Kısa planlamıştım ama klavyenin dozu yok... Taştı heyecanım, yazı uzadı...

Özetin özeti: Ülke olarak yapacak daha çok işimiz, daha çok çalışmamız var....İmaj-ül Törki değişmeli!

Algı ve işlemler böyle giderse daha ne kuyruklar, daha ne sıralar bekleyeceğiz...Dedim ya sevdim ben bu kuyrukları :)

Değişecek umuduyla hepinizi selamlar saygılarımı sunarım...


Pasaport-ül Yadigar
Pasaport-ül Gıp gıcır
2007'de somurturken
2009'da somurturken

No comments: