Wednesday, September 16, 2009

Avrupa'daydık tüm haftasonu...






Başlıkta Avrupa yazınca, büyük bir geziye çıktığımız zannedilebilir.

Vize olmadan, bu ülkenin vatandaşı olarak kendi çabamızla girebileceğimiz en yakın Avrupa, bizim için Trakya:D

Haftasonu çekirdek yemekten ellerim, ağzım yandı….

Bu kadar çekirdek yenmesi, ayçiceğinin memleketi Trakya’da doğal olsa gerek.

Çıt,çıt,çıt. Bir başladık, saymadım ama herhalde bir 2000 küsür çekirdek yemişimdir.

Neyse, gelelim bu olayın asıl nedenine…

Haftasonu 19. Ayçiceği şenlikleri için Tekirdağ’ın Hayrabolu ilçesindeydim.

İçinde “bolu” olan il ve ilçelere ayrı bir sevgim vardır nedense:D (Kaynak:Tirebolu)

Burası da Trakya bölgesinin özellikle insanlarıyla şirin mi şirin bir ilçesi.

Tayvan’a beraber gittiğim ve orada ülke tanıtımı adına çok işler çıkartan, şu sıralarda da Tayvan’da Çince kendi programını yapan Rıfat Karlova’nın ve Hayrabolu Belediyesinin onur konukları olarak gittik.

Tayvan’da tanıştığımız Alman arkadaşlar bile geldiler şenliğe. Onları ben götürdüm oralara. Arabada bir kişilik boş yer de olunca maceralara beraber atıldığımız Bilal ‘04’le beraber yaptık bu keyifli Trakya seyahatini.

İstanbul’dan çıkmak uzun olsa da, normal zamanlamayla 2,5 saat olan yolculuğu, 5 saatte yaptık. Malum sağda solda muhteşem manzarasıyla bizleri büyüleyen ayçiceği bahçelerini görünce dayanamadık. Durdurduk arabayı, tek gidiş geliş olan yolda zor da olsa da, fotoğrafladık o güzelim tarlaları.







Hayrabolu’dan telefonlar geldikçe "yoldayız", "ha geldik ha vardık" derken toplam 5 saatte aldık İstanbul-Hayrabolu yolunu.

Gökhan Cani’nin, Hayrabolu’da güzel mi güzel bir kahvesi var. O karşıladı bizi. Rıfat Karlova, memleketinin yetiştirdiği başarılı ve Uzakdoğu’da tanınmış bir genç olarak sunuculuğunu yapacaktı şenlikler boyunca sürecek organizasyonun.

Şenliklere doğru beraberce yol aldık. Benim arabanın stadyuma gireceğini öğrendiğim anda, nezaket icabı bir “9” ekledim plakaya. Malum Samsun (55) plakayla hemşehrilerinin yanına girmesi olmazdı. Yapıverdik 55, o anda plaka oldu 59:D Zaten Trakyalıları, taaa Karadenizden gelmiş bir araçla karşılamak olmazdı :D

Stadyuma geldiğimizde 15 bin küsür Hayrabolulu karşıladı bizi. Şahane bir ortam oluşturmuşlar. Ellerinde bayraklar, 19. Ayçiceği şenliğini kutluyorlar. Ellerinde bir de çıt çıt çıtladıkları çekirdekleri. Başta da dediğim gibi bu kadar çekirdeğin tüketildiği bir yer olmaz herhalde ülkede.

Araştırmadım, bilemiyorum ama bu tarz memleket şenlikleri ayrı bir hava katıyor ilçeye. Ülkemizin bu tarz festivallerinin bir takvimi vardır, bilmiyorum yine ama şiddetle tavsiye ediyorum, özellikle İstanbula kapanmış ve tatil için sadece güney sahillerini tercih edenler için. Çok sıcak, çok keyifli bir zaman geçirebilirsiniz.



Şenlik başladı ve bizim Rıfat Karlova sahneye çıktı. Adam da heyecan falan yok, ben çıksam herhalde erirdim o kadar kişi karşısında. Başladı takır takır anlatmaya, hemşehrilerini biraz da eleştirmedi değil. Ellerinde ayçekirdekleri olan Hayrabolulardan alkış namına Çıt:D yok.

Rıfat bir de sürpriz yapıp o kadar kişin içinde Belediye başkanına teşekkür ettikten sonra " Çılgın bir arkadaşım burda" diyerek beni sunuverdi mi o kadar kişiye. Konuşma konusunda heyecanlanan beni bir şekilde biliyorsunuz, orda o kadar kişi içinde ayağa kalkmak zorunda olunca kalbim güm güm etti. Teşekkürler Hayrabolulara tekrardan:D

http://www.vimeo.com/6149657 köprüsünden o anı görebilirsiniz... Tam olarak ayağa bile kalkamadım...

Rıfat iyi götürdü programı. Son İsmail YK çıktı. Bu kadar hayranı olduğunu bilmezdim. Adam sırayla çıkardı hayranlarını sahneye. Bir yaşında bebekten bile dans etmesini beklediği anda ben kopmuştum. Ama iyi salladı Hayraboluyu.

Akşam Hayrabolulu sanatçılarla beraber oturduk, sohbet ettik. Benim açımdan Trakyalıları tanımak açısından çok güzel bir şanstı. Öyle değil mi be yav:D Bu “ be yav” eklemesine başta alışamasamda gecenin ilerleyen saatlerinde onlardan biri oluverdim. Beni bırakın Almanlar bile, “ Was ist lost be yav” demeye başlamazlar mı:D

Şenlik heyecanının attığı Hayrabolu’dan saat 4:30’ta ayrıldık. Bol ikram ve bol sohbetleri olunca Trakyalıları terk edemedik. Alman arkadaşları bırakın ben bile şoka girdim bu sıcak ortamlarını görünce. Bu arada sohbet sadece Türkçe olsa iyi, İngilizce ve Almancanın yanında sohbet Çince bile devam etti :D Hatırladığımız kadar anlattık anılarımızı:D

Sabah, biraz da Marmara denizini tatma şansımız oldu. Deniz oldu mu, bir Karadenizli olarak durarak beklemem mümkün değil malum.




Giydik mayoları, Tekirdağ’ın bizimki kadar hırçın olmasa da dalgalarına atıverdik kendimizi. Sürekli rüzgarlı bir yer olduğunu bilmiyordum, Tekirdağ’ın Barbaros ilçesinin. Ama Almanlara bile vız geldikten sonra bize hayli hayli vız....Vızzzzzz

Sonrasında, kumsalda toparlanıp birer de uçan fotoğraflar çektirdik. Artık gelenek oldu bende. Güzel oldu. Farkettim ki bana rakip çok ve eskisi kadar zıplayamıyorum:D Alman arkadaş öyle bir zıpladı ki iki katımı geçti. Bize sadece seyretmesi kaldı:D Alman kalitesi be yav:D

Almanlar planlama insanı. 17:00'da çıkarız ve sizi Sirkeci'den Sofya trenine bırakırız dedik Bilal ile ama nerde? Plan yapmak bizim ülkede mümkün mü? Arabadaki navigasyonu çalıştırsam bile en kısa yoldan Tekirdağ'ın merkezinden çıkmamız 2 saat sürdü. Tekirdağ köftesi yemek için verdiğimiz molayı saymıyorum. O ne kadar lezzetli bir andı söyleyemem. Bilal'in askerlik arkadaşının da yönlendirmesi ile Tekirdağ'ın en iyi restoranında köftenin lezzetine doyamadık.



Bizim Almanlar mı? Onlar arabanın arkasında mırıldanmaya başladılar. Ömürden " schafen wir das?" yani 22:00'da İstanbul'daki trene yetişebilir miyiz diye mırıldanmaya başladılar. Benzin alırken sordum pompacılara; saat 20:00 olmuş.

- Ne kadar sürer burdan İstanbul'a

-Abi, yol çalışması var. Normalde 1 saatte ordasın ama ben diyeyim 1,5 saat, sen de 2 saat

- Tamam, ben bir back-up'ı arayayım. ( Back-up zorla üyesi yaptı beni sormadan olmaz, yararlanalım bir kere)

Aradık back-up'ı. Sorduk Sofya treni nerden kalkar diye ? Ama onlar da bizim ülkemiz sokaklarındaki insanlardan öğrendiğimiz bilginin ötesinde bir şey diyemediler.

Zor da olsa Bilal'in şöförlüğünde bıraktık Alman dostlarımızı Çerkezköy Tren İstasyonuna. Almanlar alışmamış tabi, istasyonda kimsecikler yok. Işıkları yanan odalara bile girdim. Kimse olmaz mı.İstasyon içinde araştımalar sonunda çay içen iki kafadar gördüm. " Abicim, bu iki Alman arkadaş, Sofya trenine binecekler, nerden ne zaman binsinler" Adamlar başladılar çat pat Almancalarıyla bizimkilerle konuşmaya. Onlar konuşuyor, ben Almancaya tercüme ediyorum aynı şekilde. Neyse, saati öğrendik yarım saat kadar Almanya ve Alamancılar muhabettinden sonra. 12:02 de, evet bize garip gelebilir ama gerçekten 12'yi 2 geçe, tren geliyormuş İstanbul'dan. Bizim ülkemizde bu kadar KISA:D sürer, merak etmeyin deyip ayrıldık ordan.

Sonrası tamamen sıkıntı. İstanbul'a girmek ne mümkün? Millet akın akın şehre girmeye çalışıyor. Tatilciler yollarda, bizim gibi....

17:00'da çıktığımız Tekirdağ-İstanbul yolununu 00:00'da bitirdim Kandilli'de. Samsun'dan gelsem bu kadar uzun sürer miydi, asla...

Bu yazıyı aslında dün yazıyor olacaktım ama bugüne kaldı ne yapalım? Bende de enerji bu kadar:D

Ama öyle güzel bir Trakya gezisi geçirdik ki, sıkıntıları unutuverdik bir anda...

Benzer ilçe şenliklerine katılmanız ve keyif almanız dileğiyle...

Bolca ayçiceği tüketin, sağlık açısından önemi var mı bilmiyorum ama şu sıralar fındık mevsimi, biraz da bizimkiler para kazansın...

Hükümet para vermeyecek, fındık da az ama sizler isterseniz belki birim fiyatımız artar:D

Kıssaden hisse ,

iyi geceler