Tuesday, May 08, 2007

Biraz memleket , yeniden yollar…7.seri




Uzakdoğu macerasına başladık, devam ediyor , ha bitti ha bitecek derken sonunda memlekete döndük. Zor karar olsa da , artık düzenli bir hayata , düzenli olmasa da elimizin artık tekrardan para tutması gerektiği sorumlu bir hayata adım atmanın zamanı gelmişti. Zaten çok da özlemiştim , simidi , döneri, kahveyi ve dostlarla yüzyüze sohbeti ... Şubatın 19 unda , tam Çin yeni yılı başlama arifesinde aldım kararı ve atladım geldim istanbula, dediğim gibi artık burda tekrar iş yaşamı başlıyordu.

Başlıktada da dedim ya , biraz memleket sonra tekrar yollar , o işte birazın içini açalım. Ne de olsa uzaklardan gelince insanın daha iyi karşılaştırma şansı oluyor, sürekli görürken alıştığı şeyleri. Önce ulaşımdan bahsedeyim. Malum yeni işimiz ve yeni aldığımız evler aynı yakada olsa da , tam zıt bölgelerde olunca kahrını biz çektik. Hayatımda herhalde üst üste saat sabahın 5 lerinde dikilip otobüslere koştuğum zamanı ilk bu zamanlarda yaşamış oldum. Koş Ömürden koş , kaçtı kaçacak. Ama orada gördüm ki, otobüs şöförleri de az çekmiyorlar. Benim 6:00 da koştuğum otobüsü oralara getirmek için ne kadar yol tepti , saat kaçta kalktı kimbilir.

2-3 vasıta değiştiriyorum her sabah. Bunlardan sonuncusu , belki de istanbulun en uzun otobüs güzergahını tek başına giden 500T. Belki , çoğunuz duydunuz veya binme onurunu elde ettiniz ama bendeniz yaklaşık 1 ay bu otobüslerde seyahatin keyfini sürdüm. Sanki , tekerlekli yatakhane. Bizim durağa geldiğinde acaba binebilir miyim dediğim bu otobüslere , biz her sabah aynı duraktan 10 kişi biniyoruz , sonraki duraktakiler de cabası. Ama içerde öyle güzel bir dayanışma , öyle güzel bir omuz omuza secda var ki, millet birbirine sarıldıkça ayakta uyuyabiliyor. Yer kaptı kaptınız , kapamadınız direklere yaslanıp uyuyacaksınız. Ancak bizim durağa geldiğinde , bizlerde 10 kişi binince içerde tam bir sevgi çemberi oluşuyor ki sormayın. Millet otobüs sallandıkça beraber sallanıyor , birbirine yaslanmış ayakta uyuyor. Şöför , iki arkadaki iki ayaklık yeri gözüne kestirip, “ilerleyelim beyler “ dedi mi, o kenetlenmiş kalabalık hep bir ağızdan arkaya doğtu yürüyor. Tam bir kardeşlik , mutluluk ortamı...:)

Sokaklar, yollar ...İstanbulun belki de en sevdiğim yanı bir vapura atlayıp karşıdan karşıya geçmesi sanırım. Şehirde bile yolcuğu düşünüyorum ya yuh bana artık... Kadıköyden bindi mi vapura ver elini beşiktaş , eminönü.. Geçersin vapurun kıç tarafına , bir yandan şarkını tüttür, bir yandan simitleri martılara savur. Başta bayağı ilginç gelmişti ama alıştım şimdilerde sanırım , martıların havada kapmalarına. Dünyanın en güzel kavuşma yerinde , bir oradan bir oraya uçup, bedavadan J simitleri götürüyorlar.

Memleketi anlata anlata bitirmek kolay mı? Dedim ya yine yollardayım. Şimdi de bir süreliğine, uzakdoğudan da uzun süreliğine yerleşik hayata geçecegim , çok yakında tanıdığımız Almanyaya geldim. Buranın küçük mü küçük bir kasabasında otelde yerleşik hayata geçme pravoları yapıyorum. Ama Ren nehri kenarındaki bu kasaba cennetten bir köşe. Öyle kolay kolay yer beğenen bir insan değilim ama burası gerçekten çok güzel, sakin , sessiz. Herhalde bu sessizlikte ömrüme ömür katarım ...

İki tane arkadaşım oldu gelir gelmez. Ina ve Cini ... İşten çıkar çıkmaz sokakta beraber top oynuyoruz onlarla. Hele geceleri , ben artık yorgun düşünce onlar oynuyor tek başlarına Almanya sokaklarında. Ne biçim kader , insanın bol olduğu yerde , utangaçlıklarından dolayı yanaşamazken , utancın az olduğu bir yerde sokaktaki sakinlikten yakınıyorum ya ne
gariptir. Dünya işte, herhalde herkes kendi ülkesinde huzuru buluyor. Bizmki tam köprü , herkese huzur var burada ...

Neyse , bu zamana kadar ki yazdıklarımdan biraz daha artistik veya sanatsal bir yazı mı oldu dersiniz bilemem ama artık gözlem aktarmaktansa içimden ne gelirse onu yazacağım. Mesajla da atmak yerine bloğa koyarsam ilgilenenler görür kanısındayım. Saygı ve sevgilerimle...


Ömürden