
Merhabalar ,
Uzakdogu maceramin 4. haftasindayim.Size burdaki izlenimlerimi aktarmaya devam ediyorum. Önceden de bahsettigim gibi ,Singapur ve Malezya gezimizden sonra son nokta olarak bu kucuk ada ulkesinin baskenti Taipeiye ulastim. Diger ulkelerle karsilastirdigimda , zihnimde olan uzakdogu havasina burda rastladim diyebilirim.
Öncelikle sokaklardan baslamak istiyorum.Cok kalabalık , her taraf motosiklet , bisiklet, araba... Trafik Türkiyeden de karışık. Belki, bizde arabalar olayı karıştırıyordur ama bir anda yüzlerce motosikletin caddelerde haraket edişini gördüğünüz de gerçekten olay çok daha karışık hale geliyor. Herkes de arabanin haricinde motosiklet var. Kafalarda kasklar , en fazla 4 kişilik bir ailenin motosiklete binip gezdiğini gördüm. Sokaklarla ilgili başka izlenim de , her taraf ışıl ışıl , Çince yazılı ışıklı tabelalar , tüm gece boyunca piril piril. Süpermarketler , haftasonu gece 2 ye kadar açık. Sürekli bir hareket , sürekli bir alışveriş. Carrefourda gezerken kendimi , Türkiyede büyük bir pazarda geziyormusum gibi hissediyorum. Her taraftan sesler , ürünlerinin reklamını yapmak isteyen satıcılar, sanki bina içine koyulmuş büyük bir pazar gibi. Gezerken , yenilen yemekler hakkında derinlemesine bilgi edinebiliyorsunuz. Eğer görüntüsü size hoş gelirse , deneme yapa yapa karnınızı bedavaya doyurma şansınız bile var, ancak görüntünün size lezzetli gelmesi o kadar da kolay değil. İçerde kurbağaları ,yengecleri , kaplumabağları , yılanları ve binbir çeşit balık tipini gördükten sonra ben de iştah falan kalmadı.(video : http://www.youtube.com/watch?v=oICNoWx1nrY) Önceden de bahsetmiştim , Türkiyede pahalılığından yakındığımız muz burda yine favori yiyeceklerimden oldu.En büyük sıkıntılardan birisi de kimsenin inglizce bilmemesi, inanın suyu , ekmeği tarif edene kadar canım çıktı. Tarif ettikten sonra , yetkili kişi ingilizce yerini anlatamadığı için sizi peşine takıp , aradığınız reyona götürüyor. Teşekkür etmek dışında bildiği kelime olamayan bendeniz “şie sie “ deyip mahcup bir tavırla yetkiliye veda ediyorum.

Sokaklar konusunu bitirmeden , 2. haftamda yaşadığım bir motosiklet maceramı anlatayım. Kaldığımız yer itibariyle biraz tepelerdeyiz. Yürüyerek birkaç kez çıkmayı denedim ama nemin ve ısının çok yoğun olduğu bu ülkede yokuşa attığım 5.adımda sucuk gibi terledim. Neyse bir gün , Tayvanlı arkadaşın da rızasıyla motosikletine atladım , o yokuştan aşağı inip , okuluna gidecektik. Keşke biraz ingilizce biliyor olsaydı , kalbim o yokuştan inerken yerinden fıralaycaktı. Ben artık Türkçe tepki vermeye başladım , “ kardeş biraz yavaş ol, lütfen”. Yok. Bana başta t-shirt unun kenarından tut demişti ama ben o korkuyla elemana sarıldım bırakmıyorum. Hele bir de yüzlerce motosikletin olduğu trafiğe çıktığımızda ben , gözlerimi kapattım. Nasıl okula geldik bilmiyorum ama iner inmez bir şişe suyu bitirdim.Gerçi motorda biz iki kişiydik ama adamlar 4 kişilik tüm aileyi motora bindirebilecek tecrübeyi edinmişler. Rüzgardan korunmak için de , üstlerindeki elbiseleri kollarına ters geçiriyolar Gerçekten bu görüntüleri görmenizi isterdim. Bana çok ilginç geldi. (video sokaklar...http://www.youtube.com/watch?v=mh51QBmmTHw)
Otobüsler de garip burda. Alışmam biraz zaman aldı. Türkiyede önden binilir arkadan inilir mantığına zıt bir durum var.Burda bazen önden bin , arkadan

İlk günlerde , en çok garibime giden , ve beni korkutan olay , burda bazı insanlar , özellikle bayanlar , caddelerde , metroda yüzlerinde maskeyle geziyolar. Türkiyeden , kuş gribiydi, Sarstı , uzakdoğuyu böyle izleyen biri olarak , ilk başlarda korku içine düştüm. Sonrasında , hava kirliliği nedeniyle takıldığını öğrendim. Ancak hala daha buna tam inanmis degilim. En çok taşınan , sağda solda bulabileceğiniz , en önemli aksesuarlardan biri de şemsiyeler. Hava güneşli de olsa , insanlar şemsiyeyi ellerinden birakmiyor, surekli acik geziyolar. Mtreodan goruntulere http://www.youtube.com/watch?v=RQXstd858A4 dan ulasabilirsiniz.
Taipei , Tayvanın başkentinin en önemli eseri , şüphe yok ki , dünyanın en yüksek binası olan Taipei 101. Gerçekten , bulutların arasında , bakarken boynunuz ağrıyor. Etrafında , dünyanın önemli fuar alanlarından biri olan Tayvan Ticaret merkezinin binaları var. Birkaç kere fuarlara katıldım , dünyanın dört bir yanından insanlar vardı. Beni gören , farklı olmamızın da yardımıyla , kendi bölümüne çağırıyor , hemen elime bir kartvizit sıkıştırıyordu. Bu tarz hissetmek gerçekten güzel. Bir iki karttan sonra , kendimizi ağırdan satmaya başladık biz deJ)

Burslu gelmiş olsak da , insan birşeyler , özellikle de elektronik eşyalar almak isteyince fazladan paraya ihtiyaç duyuyor. Burda yabancılar için en iyi meslekler ingilizce öğretmenliği ve modellik. Ana dili ingilizce olmayan ve tipinden dolayı insanları amerikalıyım diye kandıramayacak bir insan olduğum için , burda yapabileceğim tek iş olan modelliğe başvurdum. Birkaç reklamda oynamak üzere teklifler aldık , alıyoruzJ)(Perulu arkadasla hirsizlik:))http://www.youtube.com/watch?v=XeKGsx9RtjA) Özellikle tek kaşı olan bir insan olmamla yetkilileri etkiliyorum J) Umarım işler açılır da , mp4, ipod, elekronik sözlük, motorbisiklet ve bu tarz uygun olup da paramın yetmediği ürünleri alırım.
Son olarak da , Çinceden bahsedeyim. Dilbigisi olarak belki ingilizce , almanca ve fransızcaya göre daha kolaydır ancak karakterleri bir mantığa oturtmak çok ama çok zor. İlkokuldaki gibi bir defter aldım , sürekli karakter çiziyorum . Yazmaktan ellerim ağrıdı. Burada dill pratiği yaptığım Alman ve Fransız arkadaşlar da aynı şeylerden şikayetçi .Bakalım zaman geçtikçe , sokakta , süpermarkette , esnaf ve satıcılarla anlaştıkça geliştireceğiz konuşmayı ama yazma şüpheli.
Zamanla izlenimlerimi aktarmaya devam edeceğim. Tayvandan aktaracaklarım şimdilik bu kadar , Belgin!!! Sağlıcakla kalın.
Ömürden M. SEZGİN
Fotolar ve yazılar için;
http://www.flickr.com/photos/30863084@N00/
http://www.omurdens.blogspot.com/
http://omurdens.tripod.com/