Sunday, December 20, 2009

Ramazan'da "Haftasonu Eyüb'e"







Cumartesi günü İstanbul'da Ramazan'ı tam anlamıyla yaşamak adına Eyüp'e gittik.

Asıl plan "Haftasonu Bursa" idi, ama malum bazı organizasyonel problemlerden ötürü, yanıbaşımızdaki bu ilginç İstanbul semtini keşfetmeye gücümüz yetti.

İftarı yaptıktan sonra, Haliç'e tekrardan kurulan, eski Galata Köprüsü üzerinden Eyüp'e geçtik. Bir taraf Feshane bir taraf Eyüp.

Her taraf şenlik havasında. Başta arabayla girmek istesek de, trafiğin içinden çıkamacağımızı anlayıp arabayı oralarda, çok da güvenli olmayan bir yerlere parkettik. Aslında parketmeye çalıştık, sağolsun 55 plakayı görüp, arabanın yanına " toprağım " diye yanaşan park görevlisinin de yardımıyla bu çabamızda başarılı olduk diyebilirim. Başta ne olduğunu anlamasam da, 5-10 dakika sohbet edip, arabanın güvenliğini bu şekilde garanti altına almış olduk. Seviyorum ülkemizdeki bu hemşehri muhabbetlerini, bir de askerden bu yana demeyi unuttuğum " toprağım" veya o muhabettin kendi ağzıyla " toprağam" demeyi...

Eyüp'ün içlerine doğru girdikçe etraf daha da bir kalabalıklaşmaya başladı. Çimlere, caminin avlusuna, boş buldukları her yere insanlar kilimlerini sermişler, yiyecek, içeceklerini üzerine koymuşlar, iftarlarını yapmaya çalışıyorlar. Biz oraya ulaştığımızda iftar vakti çoktan geçmiş olmasına rağmen, kimileri uzanmış kilimlerin üzerine, yanlarındaki semaverlerden koydukları çaylarla keyif yapıyor, kimileri de yorganları üzerine çekmiş, iftar sonrası şekerleme yapıyorlardı. Değişik bir görüntüydü benim için, açıkcası başta deprem sonrası kendini sokağa atmış kalabalık hissi uyandırmışsa da , hızlıca adapte olduk ortama.

Dedim ya, bir tarafta şenlik havası içerisinde, yemek satanlar, bir tarafta da kalabalık insan grupları yemek yiyorlar, çay içiyorlar. Bize de iftar sonrası, güzelim Eyüp lokmalarından yemek düştü. Bol suyla beraber lüpür lüpür götürdük içi şeker dolu lokmaları. O ortamda ayrı bir lezzetli geldi ki sormayın!

Lokmaları alma yolunda, gözüme sağda Kahramanmaraş dondurması ilişmiş olsa da, yine tercihimiz lokmalardan yana olmuştu ama dondurmacının isminin ilginçliği de dikkatimizden kaçmadı. Ekte resmi paylaşıyorum." Kahramanmaraşşşşşş Döğme Dondurma". Adamlar, "ş" sayısının fazlalığıyla lezzeti bağdaştırmış olmalılar , ilginç :D

Kimileri dışarda otururken, kimileri de teravih namazı nedeniyle Eyüp Camiine girmeye çalışıyorlardı. Etrafta mahşer kalabalığı var. İnsanlar kendilerini camiye atmak için can atıyorlar. Biz bir iki, içeri bakma denemesi yaptık ama nerde? İçeri girmeyi bırakın, izlemeyi bile başaramayacağımızı anlayınca dışarda gözlemlerimize devam etmekle yetindik.

Yol üzerinden, kalabalığı takip ederek, Eyüp mezarlığı içinden ünlü Pirre Loti'nin evine doğru yol aldık. Çocukluğumda annemin, babamın "ben oraya araba ile çıkamam, nereye parkedeceğiz arabayı" selzenişine rağmen, bizi sürüklemesi ile gittiğim bu mekana yıllar sonra tekrardan gelmiş olmak, aynı şekilde büyüledi beni. Benzer araba problemini biz de yaşadık ama neyse ki oraya kadar mezarlığın içinden de olsa rahat bir şekilde varabilmiştik.

Nefis, şahane bir manzara. Ama o manzaraya bakan bir masada yer bulmak mı? Benzer park sorunu burda da mevcut:) Dışarda oturmak yerine önce içerde aldık soluğu, sonra göz ucuyla masalardan kalkanları gördüğümüz dakikada yaptığımız kıvrak bir manevra ile yerimizi bulup, oturuverdik güzelim manzara karşısına.

Şimdi, tüm bu sıkıntılardan sonra, bir orta Türk kahvesi alarak yorgunluğu atma, keyif yapma vakti gelmişti. Yanında suyu ve özel çinili fincanıyla gelen kahvenin tadına diyecek yok. Hem manzaranın, hem de kahvenin tadına doya doya bu güzelim, küçük mekanda 2 saati geçiriverdik. Amma da bereketli kahveymiş! Sonuçta gece yarısı olmasına rağmen akın akın gelen kalabalığa, bu manzaralı masayı kaptıracak değildik :D Oturduk oturabildiğimiz kadar....

Gecenin ilerleyen saatlerine rağmen, biz Eyüp mezarlığından aşağılara doğru inerken, yoğun bir kalabalığın hala daha Piyer Lotiye doğru ilerlediğini görmek hakikaten ilginçti. Tekrar Eyüp Camiinin yanına indiğimizde, Ankara'dan gelen kalabalık bir grubun gecenin o saatinde, rehber eşliğinde semti geziyor olması da ayrı bir bomba oldu ki sormayın.

Bedava rehberi o saatte bulunca, biz de takıldık peşlerine. Mezar taşlarının hikayelerinden, Camiinin yapılışına kadar ilginç bilgiler öğrendik o tatlı dilli rehberden. Neler neler olmuş? Ben kendisinin ve peşine takılmış olan 50 kadar Ankaralının yalancısıyım.

Rehber: Abiler (rehber gezi boyunca hep böyle hitap etti) , bu mezar bir Meddaha ait. Meddahların mezar taşlarında böyle kavuk bulunur.
Ankaralı: Nasıl yani ? Komedyen mi?
Rehber: Evet. Bizim Cem Yılmaz gibi. Cem Yılmaz'ın inançlı olanından.
Ankaralı: Tövbe, tövbe

Adam böyle tanımladı Meddahı :)

Neyse, küçük bir kahvehanede, ince belli bardakta çaylarımızı da yudumladıktan sonra bitirdik kısa da olsa İstanbul'daki inanç turumuzu.

"Haftasonu Bursaya" bir başka haftaya kaldı ama gerçekten bizler için, İstanbul'un farklı bir yüzünü görmek adına etkileyici bir gezi oldu...

Yar bana bir eğlence meddeeeeet!!!!

Ramazan davulunu şu an itibariyle duymaya başladığım Kandilli'den iyi geceler dilerim...

No comments: