Monday, January 22, 2007

我 在 台 灣 學 中 文


我 學 了四 個 月 了 。 我 現 在 住 在台 北 市 。 在 這 裡 有 很多 跟 我 的 國 家 不 一 樣 的 東 西 . 我 在 這 裡 給 你 們 看 我 的 日記 !!!!我 覺 得 你 喜 歡 看 !!!
我是 土 耳 其 來 的。 我 的 中 文 名 字 是 歐 木 丹

Tuesday, January 16, 2007

Chinese Presentation about Turkey

Although Chinese is one of the difficult languages in the world, finally I managed to prepare a presentation and had the chance to present my country by using this language. The main problem was of course the reading problem because of the characters.

Wednesday, January 03, 2007

Uzaklarda geçiyor zaman...5. seri




Merhabalar,

Uzakdoğu keşfimin 5. ayına girdim. Yemekler , insanlar, yeni yerler, yeni bir kültür ve dil derken , ilk günlere göre daha bir alışkın , daha bir normal karşılamaya başladım etrafta olanları. Dili öğrendikçe ve bu küçük adadaki küçük odamda biraz da garip hayata alıştıkça, geçen zamanda çok şey öğrenme, çok şey görme fırsatını buldum. Bu yazıda da , yemekler , insanlar , dil , geçen kurban bayramı ve yeni yıla dair izlenimlerimi aktarmak istiyorum.

Öncelike yemekler tabiki .Bildiğiniz üzere, ilk geldiğim anlarda , yakından tanıdığımız Avrupa ve Amerika yemeklerine göre , yabancı ülkede olmadan kaynaklanan en büyük sıkıntıyı bu uzakdogunun garip görüntülü yemeklerini tanımak üzerine yaşamıştım, hatta 1 ay içinde kiloları vermeye başlayınca endişe içine girmedim diyemem. Şimdi ise yavaştan , kendim bile inanmasam da , lokantaları keşfede keşfede kiloları da almaya başladık. Şimdi sırasıyla bu lezzetlerden bahsedeyim. Favorim , başta tanıdık gelmesinden ötürü, kızarmış pirinç ve yumurta ile hazılanmış, hemen hemen her yerde bulabileceğimiz bizim pilava benzeyen yemeklerdi. En büyük zorluklardan biri de bu küçük pirinç tanelerini çubuklarla yemeyi başarmaktı. Ekmek ve tuzu da kolay bulamayınca, hızlı yemeyi seven biri olarak bu zor durumda kendimi öyle geliştirmişi ki , artık atılan pirinçleri havada çubukla kapar hale geldimJ Neyse, uzman olduğumuz bu noktada, biraz da değişik tatlarla hem aldığımız besini zenginleştirmek adına, hem de keşfetmek adına, lokanta dolu sokaklarda, gece pazarlarında her geçen gün yeni bir yerde yiyerek , yemekleri daha derinden öğrenme fırsatı yakaladım. Yeni favorim Çin Mantısı dedikleri , bizim mantının biraz daha büyüğü ama yoğurtsuz olanı. Tabak içinde 10 adet aldığınızda gerçekten doyurucu , burdaki ekmeksiz yemeye alışanlar için böyle diyebiliriz. Biz Türkler malum , her alanda olduğu gibi burda da biraz abartıya kaçarak , 15 er 20 şer götürünce , restoran sahibi olsun , etrafımızda farklı görüntümüzden dolayı bizlere bakan insanlar olsun şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar. Ben de aynı şekilde geri baktığımda , gözlerini aniden çevirip yemek yemeye devam etmelerini izlemek hoşuma gitmiş olsa gerek ki, her seferinde bunu yapıyorum. Bilseler ki , uzakdoguda 5 aydan sonra önümüze içi lavaş dolu 3 tane iskender koysalar nefes almadan yiyeceğizJ)

Neyse çin mantısını yemenin de bir stili var. Ona geçmeden önce kısaca genel lokantaların görüntüsünden bahsedeyim.Önceden bahsettiğim , burda tanıştığım Endüstri Mühendisliğinde bulunan Tayvanlı doçentin vasıtasıyla yemek olayını daha da yakından tanıma şansım oldu. Adeta, buluşmalarımızı sıklaştırdığımız şu günlerde öğreten adam ve oğlu vari , başkentin sokaklarında bir oradan bir oraya gidiyoruz. Ben soru sormaya , o anlatmaya doymadıkça çevrim devam ediyor. Neyse lokantaların çoğunda , sipariş verdiğinizde merkezi bir yerde bulunan büyük tencerelerden ücretsiz sıcak pilavınızı ve yanındaki sebilden soğuk çayınızı aldıktan sonra , hemen yakınındaki raftan kaselerinizi, çubuklarınızı alıp masanızda yemeğin gelişini beklemeye başkıyorsunuz. Mantı benzeri bu yemek , yoğurtsuz olunca katık yapmak adına , kenarlarda bulunan küçük tabaklara , sosları koyarak özel bir karışım yapma şansınız var. Defalarca yapmama rağmen hala daha sosların isimlerini öğrenemedim , ama karışım gerçekten acı bir tat verince lezzet iki katına çıkıyor.( http://www.youtube.com/watch?v=Rl8WikRxZiI ) Neyse mantılar gelmeden , kısaca başka bir gelenekten de bahsedeyim , kalabalık gittiğimiz her yemekte , kişisel olarak yemek istemek yok , herşey yuvarlak masanın ortasına isteniyor. Tabi biz, diğerlerine fazla dokunamayınca genelde mantıların yakınında saf tutup, gözlerimizle diğerlerinin yemelerine fırsat vermeden bitiriyoruz. Yetmezse gizliden tekrar sipariş veriyoruz. Ama çubuk kullanmada bizden ileri toplum olunca geçikmeler de yaşanmıyor değil. Biz sadece mantıya sadırınca şu ana kadar fazla da sorun yaşamadıkJ)

Şimdi de , genelde insanların sabah kahvaltısı niyetine yedikleri yumurtalı pastamızdan bahsedeyim. Genelde sabah erken saatlerde , 5 gibi açılıp , 12 ye kadar hizmet veren bu lokantalarda , hayatımda gördüğüm en hızlı aşçılar çalışıyor. Kadın aynı anda , 5 taneyi hazırlarken bir yandan da bizden siparişleri alıyor. Biter bitmez de yenilerini hazırlamaya koyuluyor. Neyseki bu zamana kadar yanlış yapmadı da afiyetle yedik. Genel görüntüsü ,bizim gözlemenin incesi. Önce kızarmış ocağa bir yumurta kırıyor , ardından pirinç hamuruyla yapılmış yufkayı üstüne atıyor, isteğe göre peynirli , balıklı ve etli hazırlıyabiliyor. Benim favorim ton balıklı olan. Normalde isanlar bir tane alırken , biz burda bir oturuşta 3 tane yiyerek ordakileri de şaşırttığımızı hatırlıyorum. Ne yapalım , ekmek ve tuz olmayınca , bulduğumuz ilk fırsatta stoğa geçiyoruz J))(http://www.youtube.com/watch?v=Js7M__qLwbg )

En garip, bu ortak bir düşünce güvenebilirsiniz , siz de aynı duyguya kapılacağınıza hiç şüphem yok, tavuk ayakları. Yanlış okumadınız , adamlar burda iştahla tavuk bacaklarını mideye indiriyorlar. Hatta , bayanlar arasında genel bir inanç var ki , bu ayaklardaki kıkırdak kadınların yüzlerini güzelleştiriyormuş. Belki de doğrudur, ama görüntüsünün dışında, arkadaş çekirdek gibi çıtır çıtır yerken ürkmediğimi söylesem yalan olur. Görmenizi isterim her tarafta var .

Bu arada değişik bir sokak satıcıları var ki , benden 10 üzerinden 8 aldılar. El arabalarında her çeşitten et, patates , deniz ürününü sunuyorlar. Yapmanız gereken , elinize aldığınız tabağa seçiminize uygun olanları koyup , satıcıdan pişirmesini istemek. Kızgın yağın içerisine seçtiklerinizi attıktan sonra poşetin içinde sunuveriyor. Ha , poşet dedim de , burda yemeklerin poşette verilmesi çok yaygın. Çayı bile poşetin içinden kamışla içtiğimi bilirim. Neyse , bu tarz yerler gerçekten ucuz, Türkiyede elki 5 ekmek arası yapabileğiniz bu çeşit ürünü çubuklarla yedikten sonra iyice doyuyorsunuz.

Yemeklerden biraz sıyrılıp , geçirdiğimiz iki özel günün buraki izlenimlerinden bahsedeyim. Kurban bayramı , aynı ramazan bayramında olduğu gibi bir gün öncesinden kutlandı burda. Bayram sabahı erken kalkıp ,Türkiyede yaşadımız heyecanla camiye gittik. Normalde camide , hristayanlığa ait birşey giremez, öpüşülmez, fotoğraf çekilmez , bağrılmaz gibi uyarı yazıları olsa da içerde gördüğüm manzara beni çok şaşırttı. Dünyanın her tarafından gelen müslümanlarla beraber camide otururken , fotoğraf makinasını her zaman yanında tutan biri olarak tereddüt etmiş olsam da , aniden imamın dijital kamerasını çekip insanları çekmeye başlamasıyla ben de cemaatin büyük çoğunluğu gibi kamerama sarıldım. Teknoloji gelişmiş bir ülke olunca cami içinde o anı kaydetmek isteyenler çok oluyor normal olarak. O anda ben de ünlü bir sözümüzü hatırlamadım desem yalan olur J) Sonrasında , yöresel kıyafetleriyle oraya gelmiş insanlarla tanımasak da bayramlaşmanın mutluluğunu yaşadık.Pakistanlısı, Endonezyalısı, Malezyalısı , Hintlisi , Tayvanlısı , Arabı , Türkü hep ordaydı...

Ertesi gün Türkiyede bayram ve yılbaşı. Burda yılbaşının ayrı bir önemi var. Malum insanlar bir sene boyunca 3 dakikalık da olsa, Dünyanın en yüksek binasındaki havai fişek gösterilerini izlemek adına sokaklara çıkacak , eğlenecek. Bu bilgiyi alınca ,biz de sokaklarda yerlere oturanların yanında yerlerimizi aldık. Öncelikle bulunduğum bölgeden binanın olduğu yere gitme konusu var ki, ben hayatımda bu kadar sıkışık bir metro görmedim. Malum normal zamanda sıkışan metro , o gün , insanların kuyrukta bekleyip trene binmelerine kadar varmıştı. Beklemeden atladık taksiye ama trafik de aynı , şansa oturacak yer bulduk ya ona şükür. Kamera ve makinalarımızı 3 dakika için ayarladıktan sonra geri sayıma başadık bu koca binanın önünde. 5.4.3.2.1.... ve o eşşiz gösteri. Tarifi biraz zor olcak , görmek lazım ama tam saat 12:00 yi vurduğu anda patlamaları görmek , kalabalığın uğultusu altında izlemek çok keyifliydi.( http://www.youtube.com/watch?v=_6Okmksys0s ) Ama yine şunu söyliyeyim , en çok sesi sanırım biz çıkardık , taşkınlıkta da bir numarayızJ) İmrenerek izledim, biz de olsa uğultuyu düşünemiyorum. Bir de olay bittikten sonra insanların direk evlerine dönmek üzere yola çıkmalarını görünce şok yaşamadım değil. Ne oluyor biz daha yeni başlamıştık? Ondan sonra ortam çılgın Amerikalı ve Avrupalılara kalınca döndük bildik görüntülere. Arada sırada , ingilizce konuşmak isteyen Tayvanlıların bize “ hello” diyerek yanaşmaları da cabası , zaten cevabımız biz Türkiyeden geliyoruz “merhabalar”. Coğu belki de nerde olduğunu bilmiyor ama ne kadar tanıtırsak o kadar iyi J))Geceyi sokaklarda insan manzaralarını izeyerek geçirdikten sonra biz de evlerimize daha doğrusu odalarımıza döndük. (http://www.youtube.com/watch?v=feheUYVaqQ4 )

Şimdi sınıfımından bahsetmek istiyorum. Sınıf tam bir “ united colors of benetton” vari, her taraftan insan var. Türkü, Amerikalısı , Japonu , Moğolu, Vietnamlısı, Çeki , ve Guetamalalısı , her renk mevcut. Ancak en ilgimi çeken Japonların ders boyunca sürekli ses çıkartıp heyecanlarını ifade etmeye çalışmaları. Tayvanlı hoca , önemli olmasa da yeni bir konudan bahsediyor , “ aaaaaaayyyhhh” diye bir ses. Başta , ne oluyor desem de , yavaş yavaş alışmaya başladım ama genelde burdaki insanların heyecanlanmaları , utanmaları bir garip. Yani sanki , çok ama çok öenmli bir şey olmuş gibi sınıfta inceden bir ses yayılıyor. Benden başka da kimse garipsemiyor ama ayıp olmasın diye gülmemeye çalışsam da kendimi zor tutuyorum. Açıkcası , diğerleri de yakında Türkler yeni bir konu gördüklerinde gülmeye başlıyorlar derse hiç şaşırmam. En aşırısını , Çince Türkiyeyi anlatmaya çalışırken yaşadım. Uğultu uğultu üstüne, heyecan heyecan üstüne. Sizlere tavsiyem , moral bulmk için Japon tanıdığınız varsa karşısında sunum yapım , çok iyi motive olursunuzJ))

Bu arada , burda bir de seçim dönemini yaşama şansımız oldu. Sokaklardaki gösteriler, ilanlar bizden farklı. Binalar araası afiş asmak yasaklanmış, onlar da yollara bayrak dikerek aşmışlar problemi. Bir de davullarla geçen arabalar , sokak ortasında konuşan adamlar propoganda açısından gereken etkiyiyaratıyor. (http://www.youtube.com/watch?v=uM5lw-gMmn4 )

Kısaca sokaklardaki patlamalardan bahsedip bu yazıyı bitirmek istiyorum. Geleneklerine uygun olarak ölüler anısına sokaklarda ateş yaktıklarından , tanrılara yemek sunduklarından bahsetmiştim. Geçen zamanda , benim için heyecan verici de olsa garip bir olayı da keşfetme fırsatım oldu. Takside giderken , biraz kestirmek için gözlerimi kapatmıştım , ta ki yanı başımda bir patlama duyuncaya kadar. İnanın o an , gittik dedim içimden . Bir dışarı bakarım ki , birkaç kişi sokakta bir şeyler patlatıyor. Bu yine , ölüler adına yaptıkları bir törenmiş. Sonraları odamdaki küçük camdan duyduğumda artık alışmıştım bu gürültülere.

Son bir bilgi , geçen yazıda da belirtmiştim. Çince gerçekten zor, hele bir de yer adları farklı olunca daha bir zorlaşıyor. Yeni örnekler vermek istiyorum. Harry Potter ın adı burda “ Hali Potı “, yani bizdeki “ Hayri Pıtır “ bu bağlamda hiç de komik bir tanımlama değil. Yapılmaması gerekenler olarak da , düğünlerde, yeni ev ziyaretlerinde, doğumlarda kesinlikle tek sayılı para miktarları vermemek. Çift sayılardan , hele 4 sayısı , ölmekle aynı ses tonuna sahip olduğu için 4 ve 4 ün katı asla... Bu arada anlaşıldığı üzere hediye yerine , para verme adetleri var. Hediye alırsanız da sakın ha bir saat hediye etmeyin. Saat kelimesi ton gereği “ölmek” ve “son”un tonlamasıyla aynı.

Yine uzatıverdik yazıyı , paylaşma isteği ve bendeki bu yazma aşkı olunca olay bu noktaya geldi. Buraya kadar gelip de okuyanlara , geribildirimleriyle destek verenlere çok teşekkürler. Yakında yapacağım Çin gezisi planlarına şimdiden başladım. Umarım keyifle okuyorsunuzdur. Bu arada geçen zamanda yukarda bahsettiğim , hocanın ve girişimcilik dersinde önerdiğim bir projenin vasıtasıyla buranın uluslararası firmalarından Asusun yöneticilerine sunum yapma fırsatı buldum. Uzakdoğu iş yaşamını tanımak adına iyi bir başlangıçtı , bakarsınız burda kalma fırsatı bulup daha derinden görme şansını yakalarım. Bu arada yoğun bir şekilde Türkiye ve Avrupa birliği takibi , beni burdan bile olsa Avrupanın en çok takip edilen yorum sitesi “ generation europe” (http://www.generation-europe.eu.com/ ) a Türkiye elçisi olma fırsatını yarattı. Aynı anda Avrupa ve Uzakdoğu keşfi... Yeni yazılarda görüşmek üzere...


Ömürden M.SEZGİN

Diğer yazılar için http://omurdens.blogspot.com/
Fotoğraflar : http://www.flickr.com/photos/30863084@N00/
Videolar : http://youtube.com/profile?user=omurdens